Öncelikle ‘stres’ ne demek, kelime anlamıyla başlamak gerekiyor.
Stres; Bir durumu kendi psikolojik kaynaklarımızın uygun şekilde başa çıkabileceğinden daha büyük olarak değerlendirdiğimiz veya yorumladığımız zaman ortaya çıkan, kaygı verici veya tehdit edici histir (Lazarus, 1999a).
Bir histir, kaygı verir. Beyin, dışardan gelen uyaranlar sayesinde öncelikle kaygı veren o uyaranın bilinçli algılanmasını sağlar. Ardından farkındalık kazanılır. Birincil bir değerlendirme oluşturulur. Evrimsel tarihimize baktığımızda, avcılık yapan atamızın üzerine doğru gelen bir kaplan onda yoğun bir stres uyaranı olarak algılanıp savaş ya da kaç tepkisi yaratırken, günümüzde yetişmesi gereken projeler, yapılması gereken ama birikmiş onlarca iş de bizlerde psikolojik bir stres yaratmaktadır. O halde etkilerin farklı olduğu yordanabilir.
Öyleyse stressörleri iki şekilde tanımlayabiliriz;
- Fiziksel
- Psikolojik.
- Fiziksel Stressörler; vücutta homeostazı bozarak fiziksel strese neden olurlar. Sempatik sinir sistemini etkileyerek savaş-kaç yanıtı oluştururlar.
- Psikolojik Stressörler; homeostazı etkilemez fakat korku ve endişe duygusuna neden olan tüm düşüncelerimizi temel alır.
Endokrin ve nöral mekanızmalar stres yanıtını geliştirirler;
- Hepimiz akan bir nehirde bambaşka taşlar gibiyiz. Her birimizin şekli, dokusu, hızı, durma noktaları ve büyüklüğü farklı. Nehir her daim akıyor ve biz sürekli olarak stresörlere maruz kalıyoruz. Trafikte, evde, okulda, işte her yerde.. Bu stressörler fizyolojik ve psikolojik olarak bizi etkiliyor. Yaşadığımız sıkıntılı durumlar, büyük hayat olayları üzerimizde oldukça etkili. Evrimsel olarak kötü olana odaklanma meyilindeyizdir. Yaşantımızda bizi etkileyen kötü durumlar hatırımızda, iyi durumlardan daha çok yer eder. Bu adaptiftir fakat her şey yine de bakış açısı içerisinde gizlidir.
- Geçmişin o değiştirilemez kesinliği ve geleceğin bilinmezliği arasında sıkışmış durumdayız. An’da kalmak oldukça zor olsa da herkesin yapmaya çalıştığı da bir nevi bu. Tüm o ‘keşke’ler ve ‘ya öyle olmazsa’lar arasında stresle mücadele etmeye çalışıyoruz. Geçmişe odaklanmak depresyona, geleceğin bilinmezliğiyle savaşmak ise kaygı bozukluklarına neden oluyor.Akut kronikleşiyor ve işler daha da içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Duygular ve fizyolojik durumumuz kontrolümüz dışında fakat düşüncelerimizin ve eylemlerimizin direksiyonu bizde. Nereye çevirirsek duygularımız ve fizyolojik durumumuzda bizimle o tarafa gelecek. Farkındalık; en sessiz fakat en taşkın sesimiz. Farkına varıp, kabullenip, adım atmamız gerekiyor..