İnsanlar, başkalarıyla birlikte var olan ve yakın ilişkiler arayan canlılardır. Başkaları ile olan ilişkilerimizdeki sınırlar değişkendir. Aşk yani biriyle kurulan romantik bir ilişki, hem fizyolojimizi hem de ruhsal sağlığımızı oldukça etkilemektedir. Aşkın tanımı kültürden kültüre değişmekle beraber araştırmacıların aşkı ele alış biçimlerine göre de değişmektedir. Freud aşkı, cinselliğin yüceltilmesi olarak, Harlow bağlanma davranışı olarak ve Fromm ilgi, sorumluluk, saygı ve anlayış olarak tanımlamıştır. Maslow ise, aşkı ikiye ayırmıştır. Birincisi, kişinin güvensizliğiyle gelişen ve düşük düzeydeki duygusal ihtiyaçları ifade eden “yetersizlik aşkı (deficiency love)”, ikincisi ise, yüksek düzeyde duygusal ihtiyaçları içeren ve özellikle kendini ve diğerini gerçekleştirme isteğini ifade eden “aşık olmaktır”. Tennov ise aşkı, bilişsel etkinliği devre dışı bırakan, geçici bağımlılık ve sevilen kişiye yönelik bedenin verdiği duyarlı tepki olarak tanımlamaktadır.
Bilim insanlarının gözünde aşk, kimyasal, bilişsel ve amaca yönelik davranışsal bileşenlerle beynimizi etkileyen eş seçim sistemiyle karmaşık ve ödüllendirici bir duygusal durumdur. Pek çok bakış açısı olmakla beraber beyinde aşk, kimyasal süreçleri kapsar.
Aşkın Kimyası
Bir kişi aşık olmaya başladığında, hipotalamustan salgılanan kimyasallar beynin hipofiz bölgesine mesaj iletir, hipofiz ise kendi hormonlarını kan dolaşımına vermektedir. Bu aşamadan sonra ise cinsellikle ilgili hormonlar kana karışmaktadır.
- Dopamin; ödül sisteminin temel hormonudur. Kişinin, aşık olduğu kişiyi aklından çıkaramaması ve ona olan tutkusu ile ilişkilidir.
- Serotonin; mutlulukla ilişkidir.
- Noradrenalin; göz bebeklerinin büyümesi, yanakların kızarması gibi fizyolojik tepkilerin oluşmasında etkilidir.
- Adrenalin; aşık kişinin, kalp atışlarının hızlanması ve terlemesinden sorumludur.
- Fenilatilamin; aslında bir dopamin türevidir ve heyecandan ve enerjisel andan sorumludur.
- Vazopressin; bağlılık ile ilişkilidir.
- Oksitosin; partnerlerin birbirlerine olan bağlılık ve sadakatleri ile ilişkilidir.
Helen Fisher’ın hipotezine göre, beyindeki sinir hücreleri arasındaki mesajları iletmede üç nörotransmitterin (dopamin, norepinefrin ve serotonin) romantik bir rolü olduğuna ilişkindir. Denekler, sevdikleri kişinin fotoğrafına baktıkça, beyindeki iki bölgenin etkinliği artmıştır. Bu bölgelerden biri “ventral tegmental bölge (VTA)” ve diğeri de beynin içindeki “kaudat nukleus” tur.
Andreas Bertel ve Semir Zeki, uzun süredir birlikte olan insanların beyinlerinde “anterior singulat gyrus” ve “insular korteksi” alanlarında faaliyet görülürken, yeni aşıkların beyinlerinde bu alanlarda önemli bir değişiklik olmamıştır.
İkili ilişkiler ve özellikle romantik ilişkiler insanın başkalarıyla olma, ait olma ihtiyacına yönelik doyum sağlar. Sağlıklı ilişkiler insanları mutlu ederken, sağlıksız ilişkiler insanları ruhsal açıdan kötü etkilemektedir.İnsanlar, bazen bu gibi sağlıksız bir sürecin içerisindeyken sorun tespiti yapamayabilir. Böyle bir durumda psikolojik destek almak en uygunu olacaktır. Ege Cortex Psikolojik Danışmanlık Merkezi’nde hem bireysel hem de çift terapileri uzmanlarımız tarafından sağlanmaktadır.